31 Ağustos 2016 Çarşamba

UNITED KINGDOM

Merhaba Sevgili Okurlarım,
Uzun bir aradan sonra yeniden yazıyorum ancak bunun sebebi tamamen yaz tatili ve Türkiye'de bulunmayışım yüzündendi. Evet aslında yazımın asıl konusu da başlıktan çok net anlaşıldığı üzere tatilimin İngiltere'de geçirdiğim kısmıyla ilgili.
Öncelikle eğer 'Bu kız niye İngiltere'ye gitti?' diyenleriniz varsa aslında bir nevi eğitim sebebiyle 4 haftalık bir süre orada kaldım. Kaldığım şehir büyük ihtimalle bir çoğunuzun üniversitesi veya nehri dolayısıyla duyduğunuz şehir Cambridge idi. Belki aranızda daha önce yaz dil okullarına katılanlar olmuştur. Bilmeyenler için yaz dil okulunda katılabileceğiniz 2 çeşit program mevcuttur( İngiltere adına konuşuyorum): Bunlardan biri Normal diğeri ise Global Leaders programıdır. Seçtiğiniz program kurs bitişinde size verilen sertifika üzerinde bir değişiklik yarattığından dolayı ve Global Leaders programı genel olarak daha çok ders saati barındırdığı için iş başvurusu vb. durumlarda size öncelik kazandırabilmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen ben normal programa katılmayı tercih ettim. Gittiğim okul Studio Cambridge kapsamındaki okullardan bir tanesiydi ve okulda 2 farklı timetable bulunmaktaydı. Bunlardan bir tanesi kırmızı diğeri ise mavi olandı ve kursa başladığınızda size bir renk veriliyordu. Her hafta programlar dönüşümlü olarak değişiyordu. Örneğin ilk hafta kırmızı kısmın dersleri sabah aktiviteleri ğlen ise ikinci hafta mavinin dersleri sabah aktiviteleri öğlen oluyordu. Ayrıca her hafta cumartesi günü de farklı bir yere gezi düzenleniyordu ve benim gittiğim okulda bir hafta ünlü bir kaleye diğer hafta Londra'ya gidiyorduk. en son olarak pazar günlerimiz ise boştu ve istediğimizi yapabiliyorduk.
Evet sevgili okurlarım bu yazıyı burada bitirmek istiyorum çünkü yazımı 2 part halinde yayınlayacağım. Yazının bu kısmı okul ile ilgili genel bilgiler diğer kısımlar ise daha çok çektiğim fotoğraflar ve gezdiğim mekanlar üzerine olacak. Takipte kalın. XX

28 Haziran 2016 Salı

I Miss You/ Missing You

Eveet. Başlayıp başlamamak konusunda çok fazla tereddütte kaldığım bir diziydi I Miss You benim için. Dizinin dram türünde olması ve yapılan yorumlar beni biraz korkutmuştu açıkçası. Yapılan yorumların arasında "Psikolojinizi bozuyor." vb. yorumlar bile vardı :). Lakin ben yorumlara falan aldırış etmeyip başlamaya karar verdim. Dizinin yanılmıyorsam ilk 4 bölümü tamamen bu 3 karakterimizin çocukluklarını anlatıyor. Lee Su Hyun ve Han Jung Woo iki baş karakterimiz 15 yaşında karşılaşıyorlar ve çok iyi arkadaş oluyorlar. Tabii Han Jung Woo , Lee Su Hyun'ın tek arkadaşı oluyor çünkü Lee Su Hyun'un babası o zamanlar katil olarak biliniyor. Daha sonra bu iki baş karakterimiz birbirlerine aşık oluyorlar ancak kötü bir olay sonucu ayrılmak zorunda kalıyorlar. Zaten 5. bölümün başında 14 yıl sonraya geçiliyor ve kader Lee Su Hyun ile Han Jung Woo'yu bir kez daha karşılaştırıyor.
Öncelikle bu kısımdan sonra SPOİLER olabileceğini belirteyim. Diziyi izlemediyseniz bundan sonrasını okumayın!!! Spoiler bitti yazan yerden devam edebilirsiniz.

Dizide ben çocukluk hallerini oynayan oyunculara bayıldım. Rollerini o kadar güzel yansıtmışlar ki.
Ayrıca Han Jung Woo karakterinin diğer baş roller gibi kıza karşı hiç hata yapmayan hep en doğrusunu yapan bir karakter olmaması da benim hoşuma gitti zira öbür türlü karakter inandırıcılığını yitiriyordu. Ayrıca bu diziyi izlerken her karakterin yaptığı hatalara onların gözünden bakmanız lazım. Hepsinin kendine göre çok inandırıcı sebepleri olabiliyor ve tek bir suçlu bulmanız bu sebeple zorlaşıyor açıkcası.
Jung Woo ve Su Hyun' ın 14 yıl sonraki ilk karşılaşmalarında Jung Woo'nun onu tanıyabilmesi bence çok güzel bir sahneydi ve Jung Woo'nun o anki hali ne kadar acı çektiğinin de birebir göstergesiydi aslında. Ne kadar Kang Hyeong Jun karakterinden de nefret edemesem de( çünkü küçüklüğünden beri psikolojisinin yerinde olmadığını düşünüyorum.) ben hep Su Hyun ve Jung Woo nun birlikte olmasını istemiştim çünkü Su Hyun Jung Woo ya gerçekten aşıktı ancak Jun ile adeta kardeş gibiydiler ya da iki yakın dost.
Ve Kang Hyeong Jun kısaca Jun yani. Hem annesi hem kardeşi hem de annesinin en yakın arkadaşı tarafından yüz üstü bırakıldığını düşünen kendine tutunmak için birini aradığı zaman Su Hyun ile karşılaşması sonucu ona aşık olduğunu düşünen bir karakterdi. Küçüklüğünde yaşadığı olaylar onda tüm karakterlerden farklı bir etki bırakmış ve onu bir katile dönüştürmüştü. En son sahnede ise Jun iyice aklını yitirmiş bir durumdaydı. Ben Jun karakterinin o kadar acının ardından daha güzel bir snu hak ettiğini düşünüyorum. Bir tek onun yaşadığı son beni ikna edemedi açıkcası.
SPOİLER BİTTİ
 Lakin dizinin geneline baktığımızda ben dizinin acıklı ama psikoloji bozacak kadar kötü olduğunu düşünmüyorum. Ancak benim yaşımın altındaysanız izlemeniz sizi kötü etkileyebilir. Çünkü dizi gerçekten yaşandığı takdirde gerçek hayatta çok ağır olayları anlatıyor ve bunu gerçekten iyi yansıtmış olduğunu düşünüyorum. Eğer dram türünden nefret etmiyorsanız bu diziyi izlemenizi  öneririm. Ama dediğim gibi 14 yaşından küçükseniz sizi bir süre kötü etkileyebilir.
Bir dizi yorumunun daha sonuna geldik. Yorum kısmında benimle dizi hakkındaki düşünclerinizi paylaşın lütfen.:D

23 Haziran 2016 Perşembe

LETONYA DENEYİMİ

Merhaba Dostlar,
Öncelikle yeniden merhaba. Bugün farklı bir konu hakkında yazmaya karar verdim. Bu blogda açıkçası yazmak istediğim her şey hakkında yazmayı düşünüyorum. Tabii ki ileriki zamanlarda sizin görüşlerinize göre bu formatı değiştirebilirim ancak şu an zaten çok fazla okurum olamdığı için böyle yazmayı sürdüreceğim. :)
Eveet asıl konumuza gelirsek 6. sınıftayken bir Avrupa Birliği projesi kapsamında bir haftalığına Letonya isimli bir ülkeye gitmiştim. Çok fazla bilinen bir ülke olmadığı ve çok küçük olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Letonya Rusya yakınlarında ve 1. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru bağımsızlığını ilan edip Rusya'dan ayrılmış bir ülke.
Biz bir pazartesi sabahı-daha doğrusu sabahın ilk ışıklarının olduğu zamanlar- Ankara'dan uçağımıza bindik. İstanbul aktarmasının ardından ise Riga'ya yani Letonya'nın başkentine vardık. Gidişimiz bir proje kapsamında olduğu için biz öğrenciler Letonyalı öğrencilerin evlerinde kalacaktık. Türkiye grubundan 3 öğrenci gitmiştik ve benim Leton partnerimin ismi Vita idi. Riga ya vardığımızda başkenti dolaşma imkanımız olmamıştı ama ileriki günlerde zaten bizi yeniden Riga ya götürdüler. Riga'da ilk durağımız ülkenin en ünlü kafelerinden biriydi. Kafe dediysem de öyle küçük bir yer değildi muhteşem bir bahçesi vardı. Ayrıca biz paskalya mevsimine yakın gitmiş olacağız ki etrafta paskalya yumurtalarıyla donatılmış ağaçlar bile vardı.
 
Sonrasında Dauvagapils adı verilen küçük bir kasabaya geçtik. Ertesi gün bize okullarını tanıttıkları gündü. Onların eğitim sisteminde ortaokul 9. sınıfın sonunda bitmekle birlikte onların 9. sınıf biyoloji konularının bazılarını biz 6. sınıfta görüyoruz Türkiye'de. Daha sonraki günlerde de yine bize kültürlerini tanıtmaya yönelik bir çok aktiviteye dahil ettiler. Ülkenin en büyük kiliselerinden birine gittik. Şimdi lafı fazla uzatmadan buraya birkaç fotoğraf bırakıp blogu bitiriyorum. Fotoğrafların kaliteleri için ise özür diliyorum, sanırım çekmeyi pek becerememişim. Yorumlarınızı bekliyorumm. ;)

22 Haziran 2016 Çarşamba

KİLL ME HEAL ME

Merhaba Sevgili Okuyucularım,
 Bugün sizinle ilk blogumda sıkça bahsettiğim dizi hakkında konuşacağız. Yoruma başlamadan önce şuraya küçük bir fotoğraf bırakıp öyle devam edelim. :)

Dizinin Konusu:
Dizimiz Cha Do Hyun isimli zengin ama dissosiyatif kimlik bozukluğu(çoklu kişilik bozukluğu) hastalığından muzdarip bir 3. kuşak varisi ve onun genç piskiyatristi Oh Ri Jin ile olan ilişkilerini konu alıyor.
Bu noktadan sonra SPOLİER olabilir. Diziyi izlemediyseniz lütfen izleyip geri dönün.
Baş karakterimiz Cha Do Hyun(Ji Sung) kendi kişiliği dahil toplam 7 farklı kişiliğe sahip bir insan. Dizi de zaten onun bu hastalığının ortaya çıkmasına neden olan olayı anlatıyor bir bakıma.



 Kişiliklerin içinde öne çıkan daha çok 2 kişilik vardı dizide Shin Se Gi ve Cha Do Hyun. Ancak dizi öyle kurgulanmış ki hiçbir kişiliğe ben "Şu hemen yok olsun ya gerizekalı" vb. yorumlarda bulunamadım. Bilakis hepsi giderken ayrı ayrı üzüldüm. Dizide fanları ikiye bölen en büyük nokta Oh Ri Jin , Cha Do Hyun ve Shin Se Gi arasında var olduğu düşünülen aşk üçgeniydi. Ben bu aşk üçgenine bir türlü ikna olamadım çünkü zaten dizinin sonunda da açığa çıktığı gibi Cha Do Hyun Shin Se Gi yi Oh Ri Jin i kurtarmak için kafasında oluşturuyor. Yani aslında Se Gi nin çıkış noktası Do Hyun ın Ri Jin e olan sevgisi. Bu sebeple benim gözümde zaten Se Gi ve Do Hyun aynı kişiydi. Bir kişiliğin farklı parçaları. Oh Ri Jin in de dediği gibi"Se Gi Cha Do Hyun'ın en yaralı parçası. Şimdi beni en çok etkileyen birkaç sahneyi konuşalım.
İlk olarak Perry Park la tanıştığımız bölümden bir kare. Bu bölümde sonradan öğrendiğimiz üzere Perry Park, küçükken Oh Ri Jin 'i kurtaramadığı için kim olduğunu bilmese de koşa koşa Ri Jin i kurtarmaya gelmişti. Tabii işler ters gidince bombası patlamamış ve kurtarma işi Cha Do Hyun a kalmıştı. Beni bu bölümde en çok etkileyen kısım ise aslında diziyi bitirdikten sonra fark ettiğim bir noktaydı. Aynı küçükken olduğu gibi Oh Ri Jin ve Cha Do Hyun yine alevlerin arasında kalıyor. Ancak bu sefer Cha Do Hyun başkalarına onu kurtarması için yalvarmıyor ve Oh Ri Jin ile beraber motora atlayıp kurtuluyorlar. Ne kadar kim olduklarını henüz bilmeseler de bu benzerlik ve kaçış sahnesi favorilerimdendi.
İki numara: Ahn Yo Sub ile ilk tanışma. Benim az görünmesine rağmen tek seferde çok sevdiğim bir kişilik olmuştu Ahn Yo Sub. Bu sahnede Oh Ri Jin in çaresizce Cha Do Hyun diye bağırışları ve Cha Do Hyun ın onu duyup uyanması çok ama çok güzeldi. Dizide  ilk izleyişimde beni ağlatan sahnelerdendi çünkü çok duygulu yansıtılmıştı. Bunda tabii ki müthiş oyunculukların da payı büyük.

Vee Shin Se Gi den romantik hamle. Kimin kimi öptüğü konusunda arada kalacağınız ama Shin Se Gi nin Oh Ri Jin e olan aşkının müthiş bir göstergesi olan bir sahne. Sahnenin sonunda Cha Do Hyun ın aniden uyanması da sahneye ayrı bir güzellik katmış.Hele daha sonra Cha Do Hyun ın aşkını hatırlamaya başladığı sahneler. Efsanelere girer kesinlikle.
Son olarak bence tartışmasız en iyi sahne. Cha Do Hyun her şeyi hatırlar ve Oh Ri Jin i kurtarnaya gelir. Kavga sahnesi efsaneydi. Bir yandan korkusuyla bir yandan da adamlarla savaşmaya çalışması. Sonunda korkmayıp Shin Se Gi nin arkasına saklanmayı reddedip bir de üstüne "Geç kaldığım için özür dilerim " demesi muhteşemdi. Zaten geçmiş ve şimdiki zamanda benzer sahneler yaratmaları beni en çok etkileyen unsurlardan olmuştur her zaman.
En son buraya bir Oh Ri Jin bırakıp dizi izlemenizi şiddetle tavsiye ettiğimi söylemeliyim. Ben zaten psikolojik dizilerin hastasıyım . Bir de bununla Ji Sung'un 7 karakteri birden ustaca sergileyen oyunculuğu birleşince tadından yenmeyen bir yapım çıkmış ortaya.  Bu diziye söylenecek çok şey var daha ancak daha fazla uzatmayalım.Puanım 10 üzerinden 10. Yorumlarınızı bekliyorum.



21 Haziran 2016 Salı

İLK BLOG

Merhaba Gelecekteki Takipçilerim,
    Şimdi böyle yazmaya başlayınca da kendimi filmlerdeki geleceğe mektup sahnelerinde gibi hissetmedim değil hani. Neyse bu ilk blog olduğu için öncelikle kendimi tanıtayım:İsmim yerine burada lakabımı kullanacağım:Cassie. 14 yaşındayım(15 olmama az kaldı yalnız) ve şu anda bahsetmek istediğim ilk hobim Kore dizilerinin fanıyım. Ama kendimce standartlarım var tabii ki bu konuda. İlk izlediğim Kore dizisini onun bir dizi olduğunu bile bilmeden izlemeye başlamıştım. Bir gün çocukluk arkadaşlarımdan biri ile oturuyorduk. Kendisi Güney Kore'nin televizyon sektörünü benden biraz daha önce keşfetmiş bir insandır. Ondan bundan konuşurken bana bir dizinin konusunu anlatmaya başladı. Tabii ben doğru dürüst dinlemiyorum bile ama az biraz aklımda kalmış olacak ki gece birden aklıma geldi. Adı neydi diye düşünürken birden hatırladım:Kill Me Heal Me. İşte ilk Kore dizim. En başta tabii ki düşüncem bunun bir film olduğu yönündeydi. Ondan sonra dizi olduğunu görünce tereddütte bile kalmıştım izleyip izlememe konusunda çünkü o zaman lise sınavına hazırlandığım dönemdi. Neyse baktım 20 bölüm bir de üstüne her bölüm 1 saat dedim 1 haftayı bulmaz bitiririm böylece de merakım geçmiş olur. Lakin geçmedi. Ondan sonra o dizi senin bu dizi benim derken baktım ben epey oyuncuların isimlerini falan ezberlemeye başlamışım. Ve böylece de bu blog sayfasını açmama yol açacak hobimi edinmiş oldum.
    Eveeet kısa bir ilk blog oldu sanıyorum ancak ilerde bu yazıları okuyan biri çıkarsa eğer daha nice bloglarımız olacak. Kendinize iyi bakın. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Ve şayet bu yazıyı okuduysanız ilk takipçilerimdensiniz demektir bu sebeple yorumlarınızı merakla bekliyorumm. :)